İran sineması hakkında pek fazla bilgim ya da izlediğim onlarca film yok; ama bu aile yapısını, dinamikleri, ataerkil düzeni bir yerlerden (!) tanıyorum maalesef…
35-40 yaşlarındaki Leyla’nın kendi hayatını bakmakla geçirdiği anne-babası ve dört erkek kardeşinin günlük yaşamlarının bir kısmını izliyoruz özetle… Daha filmin en başında Leyla’nın erkek kardeşi Perviz’in yeni bebeğinin ‘bu sefer’ erkek olduğunun hastanede babaya kanıtlanması sırasında yaşanan hengamede, iğrenç geleneklerin ve aile dinamiklerinin kadına biçtiği değeri son derece rahatsız edici bir şekilde anlıyoruz zaten. Ama bence filmi güzel ve dokunaklı yapan, hemen her sahnesinde Perviz’in diğer 4 kızıyla oynarken ve vakit geçirirken aslında ne kadar da mutlu olduğunu hissettirmesi. Yani bana hissettirdi, geçti:)
Daha bir sürü detay var filmde üzerinde konuşulmayı hakeden ama çok uzun ve spoiler kaynayan bir yazı olmasını istemiyorum, filmin izlenmeyi hakeden bir film olduğumu düşündüğümü belirttiğim kısa bir yazı olmasını istiyorum:) Yaklaşık 3 saat boyunca sıklıkla kan beynime sıçradı, doların yükselişini konu alan sahnelerde de içim ayrı bir noktadan sızladı, bunu da bir yerlerden (!) tanıyorum maalesef…
Film boyunca hep aklı temsil etmesine rağmen, içine doğduğu düzen Leyla’yı kendi hevesleri ve hayalleri olamayan birine dönüştürmüş ve bu herkes için inanılmaz olağan ve normal. Ayrıca film boyunca babanın suratındaki sefalet o kadar çok şey anlatıyor ki filmin sonunda Leyla gibi gözleriniz dolu dolu bakarak kalıveriyorsunuz.
Film Cannes’da FIPRESCI (2022) ödülüyle ayrılmış ancak İran otoriteleri tarafından festivalde hükümet onayı olmadan gösterildiği gerekçesiyle ülkede yasaklanmış. Ayrıca aile özelinde özellikle devlete ve topluma dair metaforlarla dolu olduğu, ve izinsiz gösterim vs. gerekçelerle yönetmen Saeed Roustayi 6 ay hapis cezasına çarptırılmış, rejime muhalefet olmaktan suçlu bulunmuş. Kesinlikle iyi bir film, yönetmenin diğer filmlerini de izlememi sağlayacağı için ayrıca teşekkür ederim.