Günlerin iki dakika uzunluğunda olduğu rüzgarlı bir Aralık sonu günü tanıştık Kopenhag ile, ancak havalanından otele giderken şehir bize kısık bir kış güneşi ile resmen gülümsüyordu. Döneme rağmen, gram kasvetli olmayan son derece canlı, neşeli, bisikletli, rengarenk ve havalı bir şehir bence Kopenhag. Tek problem, tam olarak Christmas tatili dönemi olduğu icin yeme-içme listemizde olan her yerin kapalı olmasıydı, e zaten bu da biraz bile bile ladesti 🙂 . Bu yüzden ne bulduysak onu yedik onu içtik, ama ‘koskoca büyük şehir yani haritada açık işaretliyse açıktır’ gibi masum düsüncelerle kapılara gidip kapalı tabelalarıyla yüzleştiğimiz 10 dan fazla restoran ve kafe oldu, belki de daha fazla. Velhasıl biraz şehirle alakasız şeyler yiyip içmiş olduk.

Kopenhag için diğer Avrupa şehirlerine kıyasla pahalı denebilir ama Oslo’da yaşayan bireyler için pek bir şey de değişmiyor maalesef. Kopenhag Kart satın almak havada-karada-denizde kesinlikle daha avantajlı! Artık alışmış olduğumuz Nordik iklim koşullarına uygun olarak, bizi soğuktan ve rüzgardan  koruyacak güçte kıyafetlerimiz vardı, ama yine de 20 m/s rüzgarda bisiklet kiralamak bence çok akıl karı degildi, epey zorlayıcı olurdu, bu da başka sefere kaldı. Bir diğer taraftan Kopenhag benim ömr-ü hayatımda gördüğüm eeeen güvenli ve temiz büyük şehirdi. Bence en güvensiz gibi gözüken ama en minik negatif bir deneyim bile yaşamadığımız bölge Norrebro, biraz hipster, biraz ucuz dönerci bölgesi gibiydi, ama güvensiz ve kötü bir bölge olarak değerlendirmek büyük haksızlık olur. 

Bizim otelimiz Nyhavn’ın dibindeydi, yazın ne derece turistik ve kalabalık bir yere dönüşür bilemem ama, kalmak için epey uygun, son derece merkezi, müzelerin, restoranların, kafelerin olduğu bir bölge, eskiden de şehrin limanıymış. Sonuç olarak ve klasik olarak burası ilk kez Kopenhag’a giden bir turistin sanırım ilk hedefidir. 

Vesterbro da epey popüler bir diğer bölge; kafelerin, tasarım butiklerin yoğunlaştığı lokal bu bölgenin sınırlarının içinde Meatpacking District, Dancasıyla Kødbyen (meatcity) de yer alıyor.

Christiana, yani ‘Free Town Christiana’, Danimarka’nin başkentinin göbeğinde kendi kuralları, kendi insanları, kendi toprakları olan bir özerk bölge. Günlerden bir gün, tarih 26 Eylül 1971, gazeteci birey Jacob Ludvigsen tarafından yazılan ve yayımlanan bir makale ile Christianshavn & Holmen bölgesinin kendisi ve 5 kişi tarafından ”The Forbidden City of the Military” olarak adlandırdığı ilan ediliyor; bazı sanatçılar, hippi hareketinden ilham alanlar ve sistem karşıtlarından oluşan bir grup insan, bölgenin Danimarka hükümetinden tamamen bağımsız ve özgür bir bölge olduğunu ilan ediveriyor. Ve bugüne kadar da devlet tarafından tel örgülerle ve duvarlarla çevrili olarak terkedilen bu askeri kışla alanında bir komün hayat süregeliyor. Tabi ki de süreç böyle tereyağından kil çekercesine  işlemiyor, Christiana’nın epey çalkantılı bir geçmişi var, devlet bir grup insana kolayca (bugün 2000 civarı diye okudum) ‘tamam istemezseniz vergi vermeyin, kendi kurallarınızı koyup  esrar alıp-satabileceğiniz bu bölgede karşılıksız olarak takılabilirsiniz, istediğiniz gibi de nüfusunuzu da regule edebilirsiniz dememiş. Dönem dönem polis bölgeye girip dağıtmaya mı çalışmamış, ismine ‘sosyal deney’ mi denmemiş, hatta ve hatta buradaki insanların şayet özerk yaşamak istiyorlarsa toprağı satın almaları mi teklif edilmemiş… Tabi ki yıllar içinde Christianalılar bölgeyi yasam alanı haline getirmeye çalışmış, binbir çeşit atölyeler, anaokulları, kafeler, hatta konser alanları, bahçeler, bostanlar vs. yapmışlar. Bölge benim beklediğimden çoook daha büyüktü, onca renkli çiçekli böcekli  duvar yazısına rağmen (belki de hava yüzünden) gözüme biraz gri ve çamurlu gözüktü, fotoğraf çekmenin kesinlikle yasak olduğu belirtilse de gayet koskoca fotoğraf makineleri ile dolaşanları da bizzat gördüm, sanırım birazcık gelir kaynağı olduğu için turistlere karşı sempati kazanılmış. En son gelişme olarak ise daha geçen yaz Christiania’da iki maskeli silahlı adam ateş açarak 30 yaşındaki bir adamı öldürdürmüş ve su an Danimarka hükümeti aktif olarak alana 15.000 metrekarelik toplu konut projesini tartışıyormuş. Bu projenin hippi hareketinden ilham alan ve her türlü şiddetin reddedildiği Christiana’yı çevrelenen, rengarenk çiçekli kalpli böcekli duvarlarının arkasında saklanan artan şiddete, çete savaşlarına, aşırı doz hikayelerine dur demesi planlanıyormuş. Burayı tahminimden fazla uzattığım icin kısaca turistçilik notlarımı yazıp bitireyim.

Kopenhag’ın simgesi haline dönüşmüş olan minicik Küçük Deniz Kızı heykelini tam olarak tesadüfen gördük, hem de Kopenhag Kart’ın kapsamında olan bot turlarından biri sırasında bir taşla iki kuş minvalinde.  18. yüzyılda inşa edilen ve Danimarka Kraliyet ailesinin günümüzde hala ikamet ettiği rivayet edilen Amalianborg Sarayı bazı bölümleri ziyaretçilere açık hatta rehberlik hizmeti bile mevcut, iceri aldıkları kisi sayısı sınırı yüzünden rezervasyon yaptırmak şart, Emre düşünüp bu işi halletmemiş olsa, kapıdan dönmek zorunda kalacaktık (ki kapıdan dönme limitimizi fazlasıyla aştığımız bir seyahatti). Rosenborg Kalesi 1606-1634 yıllarında inşa edilmiş ve yüzyıllar boyunca Danimarka kralları ve kraliçeleri en değerli hazinelerini bu Rönesans kalesinde saklamışlar. Kalede sergilenen hazinede Danimarka taç kıyafetlerini ve taç mücevherlerini görebiliyorsunuz, bence vaktiniz varsa ve hava çok da günlük güneşlik degilse ziyaret edilebilir. Kongens Have, yani Kral Bahçeleri (kalenin etrafını çevrelediğinden Rosenborg Have olarak da anılıyormuş.) Burası Aralık ayında biraz olum uykusu halindeydi ama yazın ne kadar mükemmel oldugunu hayal edebildim rahatlıkla. Tivoli Gardens bizim Kopenhag’da olduğumuz tarihte şansımıza açıktı, ve yine şansımıza Christmas temasıyla açıktı, ve son günüydü! Şehrin tam ortasında bulunan belli dönemlerde (Christmas, Halloween gibi) ve yaz aylarında açık olan park beklediğimden çok daha büyüktü ve kendisini bir yaz günü tekrar görmek isterim. Botanisk Have (Botanik Bahçe), genelde ziyaret etmekten çok hoşlandığım ve bir şehirde varsa muhakkak gitmek istediğim yerlerdendir ve 1874 tarihinden beri açık olan Kopenhag Botanik Bahçe bence mükemmeldi. Church of Savior, Christiana’dan ve şehrin birçok noktasından görülebilen ünlü kilise. Ikonik spiral dar bir merdivenden tırmanarak tepesine çıkabiliyorsunuz ve tüm şehri yukarıdan görebiliyorsunuz, ama bilin bakalım merdivenler buzlu olduğundan kayıp düşme riski olduğu için kimler kilise kapalı olması sebebiyle kapıdan dönmek zorunda kaldı?! Norrebro bölgesinde yer alan Superkilen Park aslında bir nevi göçmen bölgesini sehre entegre etme projesiymiş yıllar önce ve birçok milletten sanatçı bu projeye katkıda bulunmuş. Spor salonu, spor alanları, hatta boks ringi, satranç  vb. oyunlar icin bölgelerin bulunduğu, rengarenk sokak sanatları fışkıran güzel bir park, bir arka sokağında da murallare ve sokak sanatlarına merağınız varsa Banana Park bulunmakta. Nyboder,  Magstræde,  Larslejsstraede bence yürünmesı gereken rengarenk, eskiden denizcilerin lojmanlarının bulunduğu sokaklar. 

Daha gidip görmek istediğim, ancak Christmas tatili sebebi ile kapalı bulunan yerler (örnek, Royal Library (Black Diamond) ve daha neler) hakkında bir şey yazmıyorum, ve benzer sekilde yeme-icme listemizde olan ve bu seferlik gidemediğimiz yerler hakkında da… bir sonraki komşu ziyaretinden sonra buraya güncellemeyi umut ediyorum ve planlıyorum. Çok güzel, sağlıklı, bool bol seyahat etmeli bir yıl olmanı dilerim 2024!

Bunlar da hoşunuza gidebilir:

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir