Neredeyse 6 aydır Oslo’da yaşıyorum. Bu süre içinde, 3 kez Türkiye’ye gidip ailemi ve arkadaşlarımı gördüm, hepsine teker teker sarıldım. (Covid-19 şerefsizi olmasaydı çoktan 4. gidişimi de yapmış olacaktım.) Her gün hemen hepsiyle de görüntülü olarak dakikalarca bazen saatlerce konuşuyoruz. Anneannemle bile son derece başarılı görüntülü konuşmalar yapabiliyoruz. Bazen kulaklarını, bazen evinin yüksek tahta tavanlarını bazen de minik burnunu gösterdiği görüntülü konuşmamızda; yemek tarifleri mi verilmiyor, dedikodular mı yapılmıyor, siyaset mi konuşulmuyor😎…
Görüntülü konuşma uzağı yakın eden harika bir şey, icat edenin ellerinden, yanaklarından öperim. (Korona tamamen bitince) Gerçi, elimde tuttuğum bir ekranın içinden gözüken suratlarla/suratla iletişimim sadece fiziksel mesafeyle de alakalı değil bu aralar. Oslo’daki ilk iş görüşmem, Norveç’çe kursum ve daha nicesi. Hepsi 10 dakikalık yürüyüş mesafeleri ama gidemiyoruz, görüntülü iletişiyoruz uzaktan.
Dedemi inanılmaz derecede özledim ama yaklaşık 2 sene önce görüntülü konuşma yapılamayan bir yere gitmek zorunda kaldı, bizi bırakıp. Bir konuda söylenecek şey ne kadar çoksa gerçekten o kadar çok düğümleniyormuş insanın boğazı… 26 senelik ömrümün en büyük acısını yaşarken bir yandan da ne kadar şanslı olduğumu düşündüm.(Hem de hayatımın hiçbir evresinde, hiçbir hücremle Pollyanna olmadığım halde) Birçok akranının yaptığının aksine(ve askerlik mesleğinin genel yargısının aksine), birini sevdiğini açık ve net bir şekilde söyleyebilen ve hissettirebilen muhteşem biriydi benim dedem. Gerçi hala öyle. Biz birlikte en güzel denizlerde yüzdük, en güzel sahillerde yürüdük, en güzel Okey’leri oynadık, en güzel dondurmaları yedik. Varsın görüntülü de konuşmayıverelim şimdi. PUH Zaten ne anlamı var sevdiklerine sarılamadığın görüntülü konuşmanın…