Cumartesi sabahları hep daha fazla uyuma hedefim oluyor ama tam hafta içi uyandığım saatte yani 08.00-08.30 arası uyanıyorum. Gerçekten inanılmaz, gözlerini kapat ve 1-2 saat daha uyu işte be kadın!
Tam 2 hafta sonu önceki cumartesi günü bir çamaşır makinesi krizi ve banyoyu su basması sorunu yaşadık. Delirmeli bir andı, ben bir köşede 1 karış su basan banyoya bakarak delirirken Emre cool bir şekilde banyoyu temizledi. Servisi arayıp makinenin 12 senelik olduğunu öğrenince tüm suçu zavallı yaşlı emektara attık, ve direk pabucunu dama atıp aynı hafta içinde yeni bir çamaşır makinesi satın aldık. Yeni makine geldi gıcır gıcır salındı ve eski makinenin yerine kuruldu, eski makine de kendini açıklayamamanın hüznü ile evden gitti. Yeni makineyi heyecanla kurcaladık çalıştırdık, ve 15 dk sonra BANYOYU YENİDEN SU BASTI!! ve yeniden ben bir köşede 1 karış su basan banyoya bakarak delirirken Emre cool bir şekilde banyoyu temizledi. Eski makinenin aslında hiçbir suçu yokmuş, çatır çatır çalışıyormuş, sorun tam olarak suyun gittiği borunun tıkanmış olmasıymış, su gitmesi gereken yere gidemeyip banyoya geri geliyormuş :(( Lavabo açma kimyasalı ile sorun 5 dk içinde çözüldü mutlu biten bu hikayeden de geriye, durup dururken yaşlı ve eski diye suçlanan zavallı eski makinenin giderkenki bu fotoğrafı kaldı.
Zaten eskiydi aman atıp yenisini alalım zihniyetine sahip iki tüketici, itici insan gibi olduk. Işin para kısmında katiyen değilim daha çok perspektif hatta biraz da duygusal kısmındayım. Sorunu anlamadan aman zaten eski yenisini alırız mantığı biraz kalbimi kırdı, biz böyle insanlar değiliz, ama bizi de anlıyorum gerçekten yoğun bir haftaydı, Oslolu tesisatçılar biraz nazlı ve randevu almak tuzlu. Bu yüzden sorunu hızlıca çözmek istemiş olmamız da anlaşılır.
Dün gece Dream Scenario isimli filmi izledik, bu yüzden rüyamda hiç tanımadığımı düşündüğüm birini gördüm, hiç tanımadığım bu kadın bir yoga öğretmeniydi ve dersine giriyordum. Gerçekten bilinçaltımız kocaman bir karadelik. Kısaca filmden bahsedeyim: Başrolde Nicolas Cage’in var ama epey yaşlanmış adamcağız. Film epey ilginç bir konuyu ele alıyor. Nicolas, sıradan bir üniversite profesörü ve kendi halinde ´sıradan´ biri. Bir gün çok garip bir şekilde insanların rüyalarına girmeye başlıyor, bunu bilinçli bir şekilde yapmıyor, ve tamamen kontrol edemediği bu durum yüzünden hayatı önce birden renkleniveriyor, herkesin ilgi odağı olmak, bir fenomen haline gelmek başlarda hoşuna gitse de işler çok geçmeden değişiveriyor ve hayatı alt üst oluyor. Daha fazla anlatmayayım, zaten çok yüzeysel anlatmış oldum, ama bence garip bir rahatsız ediciliği de olan ilginç bir filmdi, vaktiniz varsa izleyin. Hayatımızda suratını tipini herhangi bir şekilde, 1-2 saniyeliğine bile hiç görmediğimiz birini rüyamızda görebilir miyiz ki? Beyin tanıdık yüzleri rüyalarımıza taşıma eğiliminde değil midir? Bilemiyorum.
Hava tahminleri bugün öğlene kadar güneşli/açık olduğunu belirttiği için uyanır uyanmaz kendimizi Botanik Bahçesine fırlattık, kahve içip ortalığı kolaçan ettik. Kış kapıda ama yapraklar hala yeşil, şirinler köyünde de kimse yoktu, kışlık erzak toplamaya gitmiş olabilirler…