Orhan Pamuk okumayı çook severim, tercihen limonlu adaçayı içerek pijamalarımla… Son kitabı Veba Geceleri hakkında denk geldiğimiz bir Youtube röportajından sonra, bu kitaba da her zamanki gibi ne kadar çok emek verdiğini düşüne düşüne kitabı satın alıverdim.
Spoiler’sız özetle, 2. Abdülhamit döneminde, Girit-Rodos-Kıbrıs dolaylarında olduğu varsayılan Müslüman ve Ortodoks’ların ağırlıklı yaşadığı Minger Adası’nda geçiyor hikaye. Aşırı ayrıntılı, hergün çantada taşınmayı zorlaştıracak kadar büyük ve ağır, 1 saat gözlüksüz okuyunca baş ağrıtacak kadar minicik yazılı… İlk bölümlerde daha çok Minger Adasının tarihi, salgın esnasındaki durumu ve karakterlerin geçmişleri vs. ayrıntıları ile anlatıldığı için karakterleri tanımakla geçiyor ve bir tık daha yavaş akıyor bence; ama ikinci yarısında nihayet olaylar gelişiyor ve sık sık şu anki döneme göndermeler yapılıyor.
Yazarın neredeyse tüm kitaplarını, hayatımın farklı dönemlerinde okudum ve açık söylemek gerekirse, bu kitap Kafamda Bir Tuhaflık‘ın bıraktığı etkiyi bırakmadı ama; yazarın her kitabını kısacık bir cümle içinde geçen minicik bir ayrıntıyı keşfetmenin hazzıyla okuyorum ve bir şeyleri derin derin anlatışını çok seviyorum. Bence ortada her zamanki gibi müthiş bir araştırma, müthiş bir detaylandırma ve müthiş bir emek var.(Bu yüzden her halükarda puanım 10;)) Pandemiden önceki dönemde okuyabilseydim, 120 sene önce de olsa hiç bilmediğim bir salgın psikolojisini ve o atmosferde insanların/otoritelerin hal ve tavırlarını tam oturtamayabilirdim kafamda, ama şu dönemde okuyunca CUK oturdu! İyi ki okumuşum, bana kendimle başbaşa kalıp beni 120 sene önceye (120 sene önce bugünlere mi demeliyim) götürüp satırlar arasında kaybedip derin anlar yaşatan Orhan Pamuk’a tekrar teşekkür ederim, sağlıklı ömür dilerim. Not: Romanın kapağındaki resmi de Orhan Pamuk çizmiş.
Camus’tan günün anlam ve önemine ilişkin bomba bir alıntı ile bitirelim:)…
“Bir kenti tanımanın en bildik yollarından biri de insanların orada nasıl çalıştığına, orada birbirlerini sevip sevmediğine ve nasıl öldüğüne bakmaktır.”
Albert Camus, Veba