Flåm Railway: Dünyanın en güzel tren rotasına sahip demiryolu olduğu iddia ediliyor. Bana göre, dünyanın tüm trenlerine binmiş biri bile bunu söyleyemez, çünkü güzellik görecelidir:)
Bu tren yolculuğunun dünyanın en popüler yolculuklarından biri olduğuna katılıyorum, ama bence pazarlama ya da reklamla ilgili değil çünkü bence Norveç’lilerin katiyen ülkelerinin güzelliklerini pazarlamak gibi bir niyetleri yok, aksine kalabalık, ses, görüntü ve gürültü… gibi kirlilikler yarattıkları için turistlerden pek haz etmiyorlar.
Oslo-Bergen trenine binip Myrdal İstasyonu’nda inip Flåm trenine
atlayıp UNESCO korumasındaki nefes kesici fiyortları, gerçekdışı güzellikteki dağ manzaraları, deriiin vadileri kesen sakin nehirler, tepesi karla kaplı dağların yamacından şapır şupur akan büyüklü küçüklü şelalaleri, küçük dağ çiftliklerini izleyerek minik köye varıyorsunuz. Myrdal(pek yerleşim olmayan bir yer sanırım sadece aktarma için kullanılıyor)’dan Flåm yaklaşık 20 km, ve 60 dk sürüyor. Sonbaharda müthiş bir renk şöleni vardı, gerçekten sonbaharın tüm ara renkleri görebildik. Ama kişisel görüşüme göre trenin sağına oturun soluna oturun gibi yorumlar saçma sapan ve insanı strese sokan yorumlardır, biz şanslı olduğumuz için bomboş bir vagona oturup kendimizi bir sağa bir sola fırlattık yol boyunca.
Norveç genelini pek bilemem ama deneyimime göre Oslo’da toplu taşıma aşırı dakiktir, aynı şekilde trenler de aşırı dakikti, bir platformda sorun olsa bile hemen iyi organize olup treninizin platformunu değiştirip zamanında kalkmasını sağlıyolar. Aman beklesin enayiler, şimdi uğraşmayalım 3dk 5dk için demiyor kimse…
Tren yolculuğu sırasında çok normal olarak bir çok tünel var; ama her vagonun giriş ve çıkışındaki ekranlar sayesinde, tünelin içndeyken de dışarıyı görebiliyorsunuz, diğer taraftan yol boyunca kafanızı çevirip ekrana bakmak ya da dinlemek suretiyle tren yolunun yapımı sırasında geçen 20 yıla ve yapım aşamalarına ilişkin gayet yeterli bilgi edinebiliyorsunuz. Norveççe, İngilizce ve nedenini hiç anlamadığım bir şekilde Almanca bir şekilde bu hizmet sağlanıyor. (Alman turist pek göremedim, genelde Japon ve İngiliz 60+ turistler çoğunluktaydı.)
Flåm’a vardığımızda, Japonların şahıslarına münhasır “AOaaağğ!!!” nidaları eşliğinde trenden indik, köy gerçekten şu ana kadar ömrümde gördüğüm en huzurlu en masalsı yerdi, ama 2. günün şafağında nankörce “burda 2 günden fazla kalsam sıkılırım yıaa” gibi cümleler ağzımdan çıkıverdi, hala şehir insanıyım sanırım:( Köy inanılmaz küçük, 2 otel birkaç minik hostel, 1 bakery, 10’larca hiking rotası vb. dışında pek turistik aktivite ya da mekan yaratıp dokuyu bozmak istememişler ve son derece iyi yapmışlar. Köyden gözüken fiyort dünyanın en darıymış. Hikin rotalarını aşırı güzel organize etmişler, kolay- orta ve- zor olarak ayarlamışlar; zorlaştıkça yabani hayvan uyarıları ve diğer dikkat edilmesi gerekenler artıyor.
Tam anlamıyla, çocukken okuduğum/okuttuğum masal kitaplarının ya
da çizgi filmlerin içindeymiş gibi hissettiren bir ortamda, gerçek zamanda ve fani dünya haftasonlarından birinin içinde bulunmak gerçekten çok etkileyiciydi. Umarım yazıyı okuyan ve bu yolculuğu gerçekleştirmek isteyen herkes bu köye ve hatta çok daha da güzel yerlere gider…
Eda