Düğünümüze yağmur yağdığı için midir nedir, gökyüzü hiç gerek olmadığı halde, bizden özür dilemeye çalışıyor ya da bir denge kurmaya çalışıyor sanırım. Kısa seyahatlerimizin hepsinde (hatta Bergen’de bile), hava içinde bulunduğumuz yılın en güzel, en ılık, en güneşli günü oluyor. Hayatımızın 3 gününü geçirdiğimiz Amsterdam’da da hava nefisti.

   Öncelikle, benim Amsterdam’ı ilk ziyaret edişimdi, dünyadaki otuzuncu (30.) seneme adım atmadan bunu başarabildiğim için gerçekten mutluyum. Biraz övülmesi gereken, ve “Amsterdam” deyince akla gelen şeylerden çok daha fazla bir şehir olduğunu düşünüyorum. Çok çok kısa bir şekilde içimden geldiğince buraya Amsterdam hakkında birkaç not düşmeye çalışacağım, genelde yazarken uzatmaya meyilli oluyorum:/

  • Şehirde ilk ve en çok görmek istediğim yerlerden birisi Van Gogh Müzesi idi. Dolayısıyla günün ilk saatlerinde gittiğimiz yer de burası oldu. BİR DE NE GÖRELİM?! Cumartesi ve Pazar günü biletlerinin hepsi önceden satılmış, tek bir bilet bile yok, sadece kapıda donuk ve yapmacık bir ifadeyle ‘Maalesef giriş biletlerimiz tükendi, üzgünüz’ diyen görevliler var. Hayır üzgün değilsiniz, asıl biz üzgünüz. Yahu nasıl böyle bir şey olabilir, herkes nasıl müzeye gitmek için önceden online bilet alır! Biraz üzüldük karaborsayı yokladık… Kendimize, “The Bedroom”, “Sunflowers”,”Potato Eaters”, “The Yellowhouse” gibi eserleri görüp ‘Bunların orjinalini gördüğüme i-na-na-mı-yo-rum!’ şeklinde yükselmeler yaşayabileceğimiz sağlıklı günler dileyip yürüdük…

  • Diğer önemli müzelerin de bulunduğu Museumplein bölgesindeki,
    Hollanda’nın een büyük sanat tarih müzesi olan Rijksmuseum‘a bilet aldık. ‘Rayks’ olarak telaffuz ediliyor; 30 kere de yanlış söyleseniz Emre yılmadan yorulmadan düzeltiyor:D Burası kesinlikle 2-3 saatte gezilebilecek bir müze değil; burası 1 haftalık tam gün mesai ile hakkı zar zor verilebilecek bir müze. Hoş bir mobil application yapmışlar, neredeyse tüm eserleri seslendirmişler ama müze içinde ‘insan’ rehberler de var… Müze gezmeyi en az benim kadar seven bir partnerim, arkadaşım, yoldaşım, sevgilim olduğu için ne kadar şanslı olduğumu anladığım, şükürler ettiğim birkaç saat geçirdim. 
     Stedelijk Museum için vaktimiz kalmadı, halbuki buraya da girmek çok isterdik.


  • Otelimiz Vondelpark‘ın dibindeydi, bu yüzden zırt pırt kendimizi
    buraya atıp nefes aldık. Doğa harika bir bahar şöleni hazırlamıştı. Kelimeler ile yeterince iyi ifade edemeyeceğim kadar güzel bir park bence, hem de şehrin göbeğinde. Daha lokal bir bölge olan De Pijp bölgesinde  Sarphatipark adında minnoş ve daha sakin bir park da mevcut.


  • Dam Square‘den bahsetmezsem olmayacak gibi geldi. Amsterdam Kraliyet Sarayı, Nieuwe Kerk, Madame Tussaud’s Müzesi ve National Monument’ı aynı anda görmenin mümkün olduğu güzel ihtişamlı kocaman bir meydan işte. Ammavelakin tam bir KAOS! Bir köşede, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali protesto ediliyor, bir köşede Filistin Kurtuluş Örgütü bayrağı altında toplanan insanlar br şeyleri ya da birilerini anıyor, diğer bir köşede bir Afrika ülkesine ait yerel bir dans şovu var, başka bir köşede bir kadıncağız kendini yırtarcasına haykırarak-yerlere atarak  İncil’den bir bölüm okuyor… Whoa! Herkese yer olan ve tüm insalığı kucaklayabilen bir meydan olarak aklımda kalacak.

  • Ben sadece ilk minik ziyaretimde bile Amsterdam’ın Red Light Bölgesi, Coffee Shop’lar, marijuana, gece hayatı vs. den çok daha fazlası olduğunu anladım. Bence şehrin bu şekilde anılması ya da akıllara bunların gelmesi şehrin mimarisine, şahane müzelere, parklara biraz haksızlık. Zaten etrafımız haksızlıklarla dolu olduğu için buna şaşırmıyorum. 

  • Haksızlık demişken, Kanal Turu bence bir kerelik yapılabilir, zaten epey sistematik ilerliyor ve yaklaşık 60 dk sürüyor. Çok fazla seçenek olduğu için de fiyatlar makul. 15-20 farklı dilde şehri anlatan sistem bile kurmuşlardı bizim bindiğimiz tekneye. Ama insanlar biraz saygısız olduğu için minicik teknede, fotoğraf çekmek için izin almadan üzerinize çıkabiliyor, kişisel alanınızı şuursuzca ve haksızca ihlal edip, sonra kibarca (!) teşekkür edip gidebiliyorlar. Neden bu kadar yükseldim bilmiyorum, o kadar da delirdiğim bir olay değildi:D haksızlık deyince aklıma geldi sadece.

  • Herkes sular seller gibi İngilizce konuşuyor, bir şehirde beni en
    rahat, güvende hissettiren şeylerden biri de bu sanıırm:D Bisikletler konusunda dikkat etmek gerekiyor bence, kural olarak, her koşulda (yaya geçitlerinde bile) onlara yol vermek gerekiyor.Çünkü ancak bu şekilde evinize vücut bütünlüğünüzü koruyarak dönebilirsiniz. Harika ötesi bisikletler gördüm, insan aklının bir bisikleti hayal edebileceğinden çok daha farklı şekillerde bisikletler gördüm:D


  • Yemek içmek konusunda, Cuma gecesi kendimizi ilk attığımız yer, otelimizin yanında olması sebebiyle, Bar Kosta oldu. Biraları, genç ve eğlenceli ortamı, ve patates kızartması nedeniyle 7/10 veriyorum. Ama yemekle ilgili aklımızda en çok kalan yer Lombardo’s oldu, sanıyoruz ki ömr-ü hayatımızda yediğimiz en güzel hamburgerdi 10/10. Aşırı küçük, sıkış tıkış bir yer 3-4 kişilik, sadece ve sadece hamburger var ve bununla inanılmaz övünüyorlar.
    Yemek listemizde olan ve gitmek istediğimiz bir çok yere gidemedik; çünkü sıra beklemeye pek tahammülümüz yoktu ve online rezervasyon yaptıracak kadar çakal olamadık. Puanlarına bakıp yorumlarını okuduğumuz ama o an yer olmadığı için gidemediğimiz bazı yerleri birilerine faydası olur ya da belki biz yine gideriz diye yazıyorum:D : The Breakfast Club, Foodhallen (The Butcher, Tacoria Lima, Gin&Tonic Bar), Bier Fabrik, Van Stapele Koekmakerij, Scandinavian Embassy… 

    Bagels&Beans güzel bagelları, taze meyve suları ve kahveleri olan bir zincir puanım boldur o yüzden 7/10 veriyorum. Umaimon, güzel bir ramenci, hayatımda en çok çeşit gördüğüm ramenci olduğu için, seçimim gayet lezzetli ve ortam görece temiz olduğu için 6/10 veriyorum. Coffee and Coconuts (Scandinavian Embassy’de yer bulamadığımızdan gittiğimiz bir kahveci:)) Hoş bir ambiansı var kahve de içtiğim ne en iyi ne en kötü kahveydi 6/10. Moa Moa ie tavukları ve sushileri ile ünlü kokteyl mekanı, sushiler çok lezzetliydi, koktely içmedik pek haksızlık da etmek istemem; ama fiyat performans açısından 5/10. Puanlama işi biraz hoşuma gitti, bu kadarını hatırlayabiliyorum ve burada kesiyorum. Bu kadar uzun bir şey yazmak istememiştim.

   Çok güzel, sağlıklı, sevdiklerimizle birlikte yeni dünyalar keşfedebileceğimiz, güzel anılar biriktirebileceğimiz günler olsun. Buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim;)

Sevgiler,

Eda

Bunlar da hoşunuza gidebilir:

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir