Selam!! 2025 senesinin ilk yarısında izlediğimiz ve az çok iz bırakan filmleri not etmeye geldim, hiç spoiler vermeden, çok da kalamadan gideceğim:)
– Speak No Evil: Bu filmin Danimarka versiyonu da varmış, biz Amerikan versiyonunu izledik, şu an çok gerilim modunda değilim ama bir ara diğer versiyonu da da izlemek isterim. Önceden bir şey okumadan, fikir edinmeden izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum o yüzden çok kısa kesmeye çalışacağım. Tatilde tanışan iki aileyi izliyoruz, tatilden sonra ailelerden biri diğerini bir hafta sonu evlerine davet ediyor, böylece pastoral kır evi deneyimi yaşayacaklar ve birlikte vakit geçirecekler, hoş bir hafta sonu olacak…
Filmin ilk dakikalarında başlayan gerilim son saniyeye kadar devam etti, ve bence gerilimin temposu gayet iyiydi. Nezaket çok severim, her durumda kibar davranmanın, anlayışlı olmaya çalışmanın hiçbir zararı olmayacağını düşünürdüm hep ama bazen gerçekten de öyle olmuyor işte… Ayrıca çok tanımadığın, arkadaşın/dostun olmayan birinin evine de gitmeyeceksin en sevmediğim şeydir. https://www.imdb.com/title/tt27534307
– Monte Cristo Kontu: Konusuna ilkokuldan aşinayım, hatta kitap okuma dersimiz vardı ve sınava konu olan kitaplardandı diye hatırlıyorum. Çocuk versiyonu gibi bir şeydir herhalde, epey zaman geçti:) Alexandre Dumas’nın klasik romanından uyarlanan bu filmi (bir sürü uyarlama film var bu arada benim izlediğim aşağıda) oturup izlemek 2025 senesine kısmet oldu. Film kısaca haksız yere hapse atılan Edmond Dantès’in intikam hikayesini anlatıyor. İntikam temasını pek sevmem şahsen, ama klasiklere de saygım var. https://www.imdb.com/title/tt26446278
– Heretic: 2024 yapımı bir gerilim daha, 2025 yılı için gerilim filmi kotamı doldurdum şimdiden.
İki genç Mormon misyoner kız orta yaşlı bir adamın evine gider, son derece normal gözüken adam onları içeri davet eder ve karısının evin arkasında yaban mersinli turta hazırladığını söyler… Bence izlemesi biraz zor bir film dini fanatizm, vahşet, izolasyon, manipülasyon vs. yorucu gelebilir.
https://www.imdb.com/title/tt26446278
– Coda: Coda yani, “Children of Deaf Adults” kısaltması. Filmin konusu da, 4 kişilik sağır bir ailenin tek duyan bireyi olan Ruby Rossi adlı genç bir kızın mütevazi hayatı, ve ne tesadüftür ki müziğe olan tutkusu, ve ailesine destek olmak ile kendi hayallerinin peşinden gitmek arasında kalması… Filmin müzikleri, oyunculuk performansları bence çok sıcak, etkileyici ve gerçekçiydi ki zaten sonra da oyuncuların gerçekten sağır olduğunu okudum.
https://www.imdb.com/title/tt10366460
-Anora: Zaten hakkında epey yazıldı, çizildi, Oscar’da En İyi Film dahil sanırım tam beş dalda ödül aldı, Altın Palmiye’yi de kaptı.Yani bilemiyorum konusu vs. farklıydı, ama bu kadar ödül olayını tam yakalayamadım. Çok kısaca, Brooklyn’de yaşayan bir seks işçisi olan Anora, zengin bir Rus oligarkın oğlu ile sürpriz bir şekilde evlenir ve ailenin konuya dahil olmasıyla olaylar raydan çıkar.
https://www.imdb.com/title/tt28607951
–The Promised Land: Bence çok iyi bir Mads Mikkelsen filmi, Danimarka’nın Oscar adayı olmuş yakışırdı…18 yüzyıl Danimarka’sında, yoksul bir asker olan Ludvig Kahlen, kraliyetten toprak alarak batıdaki verimsiz arazileri tarıma açmayı planlıyor, bunun da çok kolay olmayacağının farkında aslında… Hem doğanın en sert en acımasız yüzüyle hem de sosyal hiyerarşi ile mücadele ediyor. Bir dakikası bile sıkıcı olmayan, minicik önemsiz gibi duran detayları bile çok iyi anlatan bir dönem filmi diyebiliriz, ben çok sevdim, üzerine sayfalarca yazılıp okunur bir film bence.
https://www.imdb.com/title/tt20561198
– A Real Pain: 2025 yılında izlediğimiz ilk filmdi. Amerikalı iki kuzenin, büyükannelerinin ölümünün ardından Polonya seyahatini izliyoruz. Aralarındaki rekabet, sevgi, aile geçmişleri, aidiyet vs. işleniyor. Film akıyor, izleniyor, anlatılmak isteneni de anladım ama çok bana geçemedi, çok etkilenmedim ama izlenir, vakit kaybı değildir bence. Mesela filmin son sahnesi normalde beni etkilerdi, ama pek öyle olamadı, nedenini tam ifade edemiyorum. https://www.imdb.com/title/tt21823606/
–A Street Cat Named Bob: Gerçek bir hayat hikayesi ve kitap uyarlamasıymıs, sıcacık duygular verdiği için ben filmi sevdim. Londra’da evsiz ve eski bir uyuşturucu bağımlısı olan James Bowen’ın hayatı sokakta karşılaştığı turuncu bir kedi sayesinde sonsuza kadar değişiyor. Film bittikten sonra Bob ve James’in gerçek hayattaki görüntülerini izlemek de çok hoş bir duygu verdi bana.
https://www.imdb.com/title/tt3606888
-Ghostlight: Gerçekten belki de yakın geçmişte en çok etkilendiğim sımsıcak bir filmdi. Açık ve net bir dille öneririm. Fikri ve hikayesi ilgi çekici, farklı ve çok gerçek. Bir inşaat işçisinin tamamen tesadüfen ve hatta hiç kendisinden beklenmeyen şekilde bir tiyatro topluluğuna katılması, Romeo ve Juliet oynarken, hem sahnede hem gerçek hayatta duygularını ifade etmeyi ‘o yaştan sonra’ öğrenmeye başlaması, acıların bastırıldığı- konuşmaktan kaçılan aile ilişkilerine belki de gerçekten sanatın iyileştirici/ onarıcı gücüne tatlı tatlı, mesaj verme kaygısından boğulmadan vurgu yapan bir film.
https://www.imdb.com/title/tt30321095
-Little Manhattan: Bu tarz masum aşk hikayelerini çok seviyorum, iflah olmaz bir romantik olduğumdan mıdır bilemem. Böyle ilk aşk, hatta çocuk gözünden anlatılan ilk aşk vs. konularında epey fazla film izlediğimiz için Emre de ben de bu konuda biraz seçiciyiz aslında:D Belki hayatımızın çok ama çok özel bir döneminde olduğunuz yani bir bebek beklediğimiz, ebeveynliğe hazırlandığımız şu günlerde 9 yaşındaki Gabe’in ilk aşk hikayesini, mutluluğunu, hayal kırıklıklarını, karmaşık duygularla tanışmasını izlemek ekstra etkiledi.
https://www.imdb.com/title/tt0412922
-Stormskerry Maja: Biraz uzun bir film ama kesinlikle izlenmeye değer. Finlandiya’nın sert doğasında, uzak bir adada geçen hikayede; Maija’nın aslında pek de istemediği bir evlilikle başlayan ama kendi hayatını sessizce inşa ettiği yolculuğu bence mükemmel yalın şekilde anlatılıyor. Böyle gösterişli, büyük büyük feminist sloganlar atmıyor ama bence epey feminist bir film, kadın olmanın cesaretini/ gücünü çok açık ve net anlatıyor, kendini aynada ilk kez gören bir kadının şaşkınlığı, ürettiği emeğin karşılığını katiyen alamaması, kararlarının hep başkaları tarafından verilmesi gibi detaylar çok gerçek ama kasvetsiz anlatılmış.
Ve tüm bunların yanında Maija’nın kocasıyla arasında oluşan aşk da sıcacık, mükemmel doğal ve gerçek. Ek olarak, Kuzey Avrupa’nın büyüleyici doğası, Fin kültürüne ve deniz yaşamına dair detaylar da çok güzeldi.
https://www.imdb.com/title/tt22257924/?ref_=fn_all_ttl_1
– My Favourite Cake:Ve Finlandiya’dan hop İran’a uçalım.İran sinemasını seviyorum ben galiba, bu tatlı film de sansürle karşılaşmış tabii, filmde başörtüsüzlüğü ve şarap ‘gösterdikleri’ için seyahat yasaklı ve ev hapsindeymiş oyuncular. Romantik, sıcak, tatlı bir filmdi. Rejim karşıtlığını, insanların evlerindeki kişisel yaşamını, yaşlılığı, yalnızlığı, kamusal baskı altındaki özel hayatı, bizim kültürümüzle benzerliği/ farklılığı tatlı tatlı izledik oturduğumuz yerden. 30 yıldır yalnız, emekli bir hemşire olan Mahir’in kendi yaşlarında bir hayat arkadaşı aramasını,ve bulmasını ve gelişen olayları konu ediyor film kısaca.