Pinhan, Aşk, Baba ve Piç gibi Elif Şafak romanlarını hep lisede okumuştum. Liseden beri çok şey değişti, e tabi çelik de değişti, eda da değişti. Kütüphanede karşılaştık, ve kitabı ödünç aldım. Yıllar sonraki bu tesadüfi buluşmadan sonra söylemek isterim ki, başıma bir şey gelmeyecekse ben bu yazarın kitaplarının akışından, o lirik dilden biraz keyif alıyorum galiba.
Kitapta açık ara en sevdiğim bölümler incir ağacı bölümleri oldu. Dünyadaki tek canlı türünün biz bencil insanlar olmadığımızı hatırlatarak, diğer canlıların aşırı etkileyici dünyasını ve var olma mücadelelerini tatlı tatlı anlatarak bizimle konuşan bir incir ağacı. İncir ağacının birçok kültürde bolluk, bereket, dayanıklılık, barış sembolü olduğunu zaten biliyoruz da incir ağacı derdini anlatırken bunların altını tatlı tatlı çiziyor.
Tabii ki de çok fazla Kıbrıs meselesinin siyasi boyutuna dokunmadan işlenen Türk- Rum aşk hikayesi, biraz botanik, biraz pagan ritüeller olarak özetleyebilirim. Evet artık biraz sıradan bir konu, tahmin edilebilir olay örgüsü, öyle çok da şaşırtmayan bir kurgu ve Elif Safak tarzı sunuş biçimi ama ben kitabı iflah olmaz bir romantik olduğum için ve doğayı merkez alan eski ve çeşitli inançlara ilgi duyduğum için sevdim.